BioPsikoloji

Tıp biliminin değişik alanlardaki gelişmeler, insan davranışının altında yatan biyolojik temelleri anlamamıza yardımcı olur. Bu nedenle fizyoloji, nöroloji gibi tıp bilimleriyle, psikoloji gibi davranış bilimleri arasında sıkı bir bilgi alışverişi süregelir.

Psikologların insan davranışıyla ilişkileri, kara kutu ilişkisine benzer. Psikologlar insan davranışının temelinde yatan temel faktörleri anlayabilmek için, kara kutu denemesine benzer durumlar yaratırlar. İnsan beynini açarak psikolojik denemeler yapmak olanağı olamadığı için davranış bozuklukları gösteren kimseler öldükten sonra beyinleri incelenir, böylece belirli beyin yapıları ile davranışın türleri arasında ilişki kurmaya çalışılır. Kara kutu benzetmesini yaparken, insan sinir sistemi ve davranışlarının karmaşıklığını da unutmamak gerekir. Kara kutu örneği, psikologların insan davranışıyla ilgili olarak karşılaştığı gerçek sorunun binlerce defa basite indirilmiş bir modelini temsil eder.

2. DAVRANIŞ ÖRNEĞİ  (Bir Bardak Suyu alıp İçmek)

         Her bir davranışın altında yatan binlerce sinirsel süreç, saniyenin binde ve hatta milyonda biri kadar ufak birimlerle ifade edilebilen kısa bir zaman süresi içinde sinir sisteminde gerçekleşir. Böylece dış dünyada ki ışınsal enerji (bardak görüntüsü), gözün retinasına iletilir, oradan da diğer görsel sinirler aracılığıyla insan beyninin değişik bölgelerine gönderilerek anlamlandırılır. Bu anlamlandırma sonucunda, uzanıp bardağı alma ve suyu içme davranışı gerçekleşir




3. İLK DÜZEY:  SİNİR HÜCRESİ

Sinir sistemi ile ilgili açıklamalar henüz oluşum halindedir. İnsan beyni, insan beynini incelemektedir. Kendisini bilimsel araştırma konusu yapan insan beyni, ne kadar büyük bir karmaşıklığa sahip olduğunu göstermektedir.

         İnsan sinir sistemi, bedenin yer yerine yayılmış olan ve her birimi birbiriyle ilişki halinde bulunan bir elektriksel ve kimyasal iletişim ağıdır.

Temel Birim Nöron  (Sinir Hücresi/Neuron)

         Sinir sistemi bedenin diğer organları gibi hücrelerden oluşmuştur. Sinir sisteminin bir parçası olan insan beyninde 13 milyar kadar sinir hücresi vardır. İnsan beyninin ortalama ağırlısı ise ancak 1,5 kilo civarındadır.

         Nöron adı verilen bir sinir hücresi, organizmanın her türlü işleminin temelinde yatar. Bu işlem dışarıdan gelen uyarıcıların algılanarak onlara yapılan tepkilerin altında ulunduğu gibi, kalbin ve midenin çalışması gibi iç organlarla da ilgili olabilir.

Sinir Hücresinin Yapısı

         Bir nöron öldüğü zaman yerine yenisi gelmez. Beynin ağırlık kazanması, yeni nöron eklenmesinden değil, nöronların ve glia (diğer sinir hücresi /gliall) hücrelerinin büyümesinden ve aralarında bağlantılar kurulmasından ileri gelir.

         Biçimleri ne olursa olsun nöronlar üç kısımdan oluşur: hücre gövdesi, dendritler ve akson.. Hücre gövdesi, hücre çekirdeği, hücre sıvısı ve hücre zarından oluşur. Dendritler, uzun ince ve kıvrımlı olabildiği gibi, kısa bir çalı görünümünü de alabilir. Akson (axon) hücre gövdesinden çıkarak uzanan bir kuyruğu andırır.

         Akson ucunda, sinaptik keseciklerin içinde sinirsel aktarıcılar (neurotransmitters) adı verilen kimyasal maddeler bulunur. Bu Kimyasallar sinirsel akımın bir nörondan diğer bir nörona aktarılmasında işlev görürler. Sinaps adı verilen bu birleşme yerlerinde sinirsel akım bir nöronun aksonundan bir başka nöronun dendritlerine ulaşır.

Sinir Hücresinin İşleyişi:  Üç Tür Bilgi İşlem

          Sinir akımları elektro-kimyasal süreçlerdir. Bir nöronun dendriti ona yakın diğer nöronların faaliyetinden etkilenir ve bu uyarım aksonda bir elektrik yüklenmesine yol açar. Elektrik yüklenme belirli bir dereceye geldiğinde bir elektriksel akım harekete geçer ve hücre gövdesinden aksona ve oradan da sinaptik birleşim yerlerine doğru akar.

1. Tür: Akson Boyunca İletim

          Şimdiye kadar tespit edilen verilere göre akson geçimi en hızlı saatte 300 km (186 mil), en yavaş 40-50 cm olur. Elektrokimyasal enerji belirli bir şiddete ulaşınca nöron, sinirsel enerjiyi akson tepeciğinden aksona aktarır ve enerji, akson boyunca sinaptik birleşim yerine doğru akar. Bu akışa, akson boyunca iletim (axonal conduction) adını veririz.

Elektrokimyasal Süreç: Aksiyon Potansiyeli

          Elektrokimyasal enerjinin akson boyunca akışı, hücre zarının her iki yanında bulunan elektrik yüklü potasyum ve sodyum iyonlarının varlığıyla gerçekleşir. Hücre zarı uyarılınca Sodyum (Na+) iyonları hücre zarının iç kısmına akarlar. Bu değişme aksiyon potansiyelini ortaya çıkarır. Daha sonra içerde bulunan Potasyum (K+) iyonları hücre dışına akarak dinlenme halindeki durumu yeniden yaratırlar. Özet olarak, aksiyon potansiyeli hücre zarının iki yanında bulunan iyonların yer değiştirmesiyle olur.

         Sinir enerjinin akson boyunca akmasının temelinde elektrokimyasal (electrochemical) süreç yatar. Sinirsel akımın akson boyunca iletilmesinde ya hep ya hiç ilkesi (all-or-none principle) geçerlidir. Nöron belirli bir dereceye kadar uyarılmazsa sinirsel akım harekete geçmez.

2. Tür: Sinapslarda Aktarım ve Sinirsel Aktarıcılar

          Aksondan gelen sinirsel enerji sinaps aralığından elektro-kimyasal maddelerden oluşan sinirsel aktarıcılar aracılığıyla diğer nöronların dendritlerine ulaşır. Bu ulaşım sinaptik aktarım (synaptic transmission) adını alır.

         Beyinde engelleme görevine sahip, engellemeyi gerçekleştiren sinapslar olmasaydı, belirli bir uyarımdan kısa bir zaman sonra bütün beyin uyarılır ve epilepsi hastalarında görülen türden kontrolsüz bir davranış karmaşası bedeni kaplardı. Uyarılmayı bir sinirden öbür sinire aktaran veya durduran sinapslar sayesinde, insanoğlu son derece karmaşık davranışları duyarlı ölçüler içinde yapabilir. Uyarıcı ve ket vurucu (inhibitory) sinapslar, beynimizdeki iç organların işleyişini de denetlerler.

3. Tür: Bütünleme (Integration)

          Bir nöron başka nöronlar tarafından uyarıldığından, kendisine gelen değişik uyarıların tümünü özetleyebilen bir işleve gereksinmesi vardır. Özetleyici işleve, bütünleme (integration) adını veriyoruz. Bu işlevden yararlanarak belirli bir nöron, diğer nöronlardan gelen enerji akımlarını bütünleştirir ve bütünleşmiş enerjinin düzeyi belirli bir aşamaya ulaşınca tepkide bulunur. Alıcı nöron kendisine gelen uyarıcıların bir özetlemesini yapar (bütünleme) ve sinirsel enerjinin gücüne göre ya ateşleme yapar yada durgun kalır.

4. İKİNCİ DÜZEY:  HÜCRE GRUPLAŞMASI

Grup Türleri,  Hücre gövdesi gruplaşması beynin yada omuriliğin içinde yer almışsa nükleus (çekirdek/nucleus) adı verilir. Beyin yapıları (hipotalamus gibi) birçok nükleusun bir araya gelmesi sonucu oluşur. Nöron gövdesi gruplaşması beynin yada omuriliğin dışında olmuşsa, bu gruplaşmaya gangliyon (ganglion) adı verilir.

Gruplaşma, akson ve dendritler düzeyinde de olur. Beynin veya omuriliğin içinde akson veya dendrit gruplaşması olmuşsa, buna akson grubu (trakt/tract) adı verilir. Akson veya dendrit gruplaşması beynin veya omuriliğin dışında ise buna sinir (nerve) adı verilir. En yoğun hücre gövde gruplaşması beyinde olduğundan beynin rengi grimsidir ve bundan dolayı insan beyin kabuğundan sık sık ‘gri madde’ olarak söz edilir.

Getirici, Götürücü ve Birleştirici Gruplar

          Bir diğer türden nöron gruplaşması da mesajların hangi yönde gittiği ile ilgilidir. Hücre gövdeleri gözde, kulakta, deride ve diğer duyu organlarında oluşan fiziksel enerjiyi sinirsel enerjiye çevirdikten sonra beyine getirirler. Ondan dolayı bu gruplara getirici (afferent) gruplar adı verilir. Götürücü (efferent) gruplar beyinde ve omurilikte oluşan mesajları kaslara ve iş salgı bezlerine götürürler.

         Getiriciler dış dünyayı anlamamıza, götürücüler ise algıladığımız dünyaya tepkide bulunmamıza olanak sağlarlar. Getirici ve götürücü nöron grupları arasında bağlantı omurilik düzeyinde kurulmuşsa, uyarıcı refleks düzeyinde tepkide bulunuruz; böyle bir davranış sürecinde düşünce yer almaz. Bunun en güzel örneğini, petalla refleksini ölçmek için, doktor çekici ile dizimize vurduğu zaman görürüz.

         İç-nöronlar adı verilen birleştirici gruplar (connecting groups) getirici ve götürücü nöron gruplarını birbirleriyle ikişki içine sokar ve birleştirirler. İnsan beynindeki nöronların büyük bir kısmı bu tür birleştirici nöronlardır (interneuron).

5. ÜÇÜNCÜ DÜZEY:  SİNİR SİSTEMİ

          Sinir sistemini çevresel ve merkezi sinir sistemi olmak üzere iki temel kısma ayırma olanağı vardır.

Çevresel Sinir Sistemi duyu organlarını, kasları, iç salgı bezlerini ve iç organları omurilik ve beyinle ilişki haline sokan nöronlardan oluşur. Bu nöronlar merkezi sinir sistemine bilgi getirirler ve burada verilen kararları uygulamak üzere kaslara sinirsel emirler götürürler. Merkezi Sinir Sistemi (central nervous system) beyin ve omurilikten oluşur ve insan sinir sistemindeki nöronların çoğunluğuna sahiptir. Merkezi sinir sistemi, insan bedeninin davranış ve işlevlerinin tümünü koordine eder ve bir bütün halinde işlemesini sağlar.

Çevresel Sinir Sistemi  (Peripheral Nervous System)

         Beyin sinirsel verileri değerlendikten sonra, yine çevresel sinir sistemine bağlı nöronlar aracılığıyla kaslara ‘emirler’ vererek dış dünyayı etkilememize olanak sağlar. Çevresel sinir sistemini oluşturan nöronlar yalnız dış dünyadan değil, vücudun içindeki ‘iç dünya’dan da bilgi verir ve beyin, aynı dış dünyayı etkilediği gibi, emirler göndererek iç organların çalışmasını da düzenler. Çevresel sinir sisteminin dış dünyayla ilgili kısmına bedensel (somatic) bölün, iç organlarla ilgili kısmına otonom (autonomic) bölüm adı verilir.

         Getirici nöronlar hasara uğrarsa, nöronların bağlı olduğu duyumlarda bir azalma veya bozulma hissedilir. Öte yandan, götürücü nöronlar hasara uğrarsa, o nöronların hizmet ettiği kaslarda felç durumu görülür. Nöronlarda yapısal bozukluklar oluşmuşsa, vücut yeni nöron yapamadığından, felç hali sürekli olur.

         Otonom sinir sistemi, iç salgı bezlerinin, düz kasların ve kalbin işleyişinden sorumludur. Düz kaslar kan damarlarında, mide de, bağırsak civarlarında ve başka iç organlarda mevcuttur.

         Otonom bölüm kendi içinde sempatik (sympathetic) ve parasempatik (parasympathetic) sistem olmak üzere iki kısma ayrılır. Sempatik sistem genelde iç organların çalışmasını hızlandırıcı yönde etkiler, parasempatik sistem ise tam aksine iç organların çalışmasını yavaşlatıcı yönde bir etkide bulunur. Parasempatik sinirler beyinden ve omuriliğin tepesinden, sempatik sinirler omuriliğin diğer yerlerinden çıkarlar. Her iki sinir grubu da aynı organlara hizmet ederler.

Merkezi Sinir Sistemi:  Beyin ve Omurilik

         Omurilik (spinal cord) kalın bir kabloyu andırır ve omurga kemiklerinin oluşturduğu kanal içinde yer alır. Omurilikte hem beyinden kaslara, hem de duyusal alıcılardan  omuriliğe ve beyine mesaj götüren  sinirler vardır. Ayrıca beyinle sürekli bağlantı kurup bilinçli olarak davranışta bulunmamıza da olanak sağlar. Vücudun çevresinde olup bitenleri omurilikte geçen nöronlar beyine iletir. İnsanoğlu doğumunda, yaşamı boyunca sahip olabileceği maksimum sayıdaki nöron hücrelerinin tümüne sahiptir.

6. BEYİN

         Mikroprosesör yapımı çok gelişse ve şimdikinden bin kat daha küçük yapılabilecek olsa dahi, insan beyninin kapasitesini temsil edecek güçteki bir bilgisayarın, yer küresinden daha büyük hacimde olacağı hesaplanmıştır.

         Bilim, teknoloji, sanat, din, savaş, barış, üretim ve tüketim hep beynimizin işlevlerinin bir ürünüdür. Beyin kendi kendini laboratuarda incelediği gibi, kendi kendini yok edecek intihar kararını vererek, tabancanın tetiğini çekecek parmağa ölüm emrini de verebilir.

Beyin Araştırmalarında Kullanılan Teknikler

         Tekniklerden biri uzun süredir kullanılan beynin değişik yerlerini çıkartmak veya tahrip etmek tekniğidir (lesions). Diğer bir yöntem beynin değişik bölgelerini kimyasal veya elektriksel olarak uyarmaktır. Birey değişik faaliyetlerde bulunurken, beynin ürettiği elektromanyetik dalgaları ölçme tekniği de, son yıllarda sık kullanılan araştırma yöntemlerinden birini oluşturur.

         Elektrikle yakma yönteminde, beynin önceden belirlenen bir noktasına elektrik teli (elektrot) uzatılır ve akım verildiğinde, telin ucundaki ısı beynin o kısmını tahrip eder. Bu teknik, ameliyat tekniğine göre, daha belirgin bir noktanın işlevini inceleme olanağı verir.

         Elektriksel uyarma yöntemi gibi, Beyini kimyasal uyarma (chemical stimulation) tekniği de, beyinde sürekli bir zedeleme ortaya çıkarmadığından, ameliyat yöntemine yeğlenir.

         Beynin ürettiği elektriksel enerji, beynin çalışmasıyla ilgili fikir verir. Elektroensefalograf adı verilen alet beyin dalgalarını tespit eder. Çıkan çizime, Elektroensefalogram adı verilir ve kısaca EEG adı verilir. Epilepsi (sara) nöbetleriyle ilgili çalışmalar EEG’nin keşfinden önemli ölçüde yararlanmıştır.

Beynin Temel Yapıları

Arka Beyin

Medulla, serebellum (beyincik) ve pons’tan oluşur. Medulla, omuriliğin beyinle bağlantı yaptığı yerdeki şişkinliğe verilen addır. Serebellum (cerebellum) yada Beyincik, omuriliğin beyinle birleştiği yerde, birbiri üzerine katlanmış ve kırışmış ufak bir yapıdır ve beyin yarı-kürelerinin her ikisinin arka alt kısmına sokularak saklanmıştır. Beyinciğin görevi, kas faaliyetlerimize koordine ederek hareketlerimizi düzgün ve akıcı bir hale getirmektir. Pons veya köprü denen kısım beyinciliğin iki lobu arasındaki ilişkiyi kurar. Solunumla ilgili nöronlar burada yer alır.

Orta Beyin

         Midbrain’de, İşitme ve görme ile ilgili önemli işlevler gören nöronlar vardır. Bu bölüm aydınlığa veya ışık kaynağına yönelmemizi sağlar. Beyin sapı (brain stem), beynin her üç kısmıyla –arka beyin (hidbrain), orta beyin (midbrain) ve ön beyin (forebrain)– ilişki halinde olan bir yapıdır. Omurga kemiklerinden çıkan omurilik beyine girerken beyin sapçığını oluşturur. Bütün omurgalı hayvanlarda bulunur.

Retiküler Aktivasyon Sistemi (retucular activating system/RAS) yapısı tam olarak anlaşılmamış bir kısımdır. Son derece karmaşık ilişkileri içeren nöronlardan oluşur ve beynin her üç yapısıyla da ilişki halindedir. Temel işlevinin uyanıklık ve dikkat derecesini ayarlamak olduğu gözlenmiştir.

Ön Beyin

         Forebrain, Talamus (thalamus), hipotalamus (hypothalamus), limbik sistem (limbic system), serebrum (cerebrum) ve beyin kabuğundan (cerebral cortex) oluşur. Sinir sisteminin diğer kısımları gibi, ön beyin de simetrik bir yapıya sahiptir. Sinir sistemindeki ağırlığın artması serebrumun gelişmesinden dolayıdır.

         Talamus, duyu organlarından gelen nöronların beyin kabuğu ile olan ilişkisini sağlar. Hipotalamus ise talamusla hipofiz salgı bezinin arasında yer alır. Büyüklüğü küçük bir kesme şeker kadar olmasına rağmen, heyecanların ve arzuların denetlendiği merkezdir. Cinsel davranış, yeme ve içme de bu merkezde denetlenir.

         Beden sıcaklığı, saldırganlık duygusu, saldırganlık ifadesi, uyanıklık ve uyku davranışı, iç salgı bezlerinin çalışmalarını denetleyen süreçlerin işleyişi yine Hipotalamusta yer alır. Burada yer alan hipofiz salgı bezi, bedende yer alan diğer iç salgı bezlerinin çalışmalarını denetler ve onların birbirleriyle uyum içinde işlemesini sağlar.

         Limbik sistem, beyin sapının yukarı kısmıyla ön beyin arasında yer alan nöron ağından oluşur. Serebrumu örten girintili çıkıntılı yüzeye serebral korteks veya beyin kabuğu adı verilir. Derinliğe bağlı olarak vadilere yarık (gyrus) veya oluk (fissure) adı verilir.

         İki beyin yarı-küresini korpus kollosum (corpus collosum) adı verilen ve liflerden oluşan kalın kabloyu andıran bağ birleştirir. İnsan beynine dışarıdan baktığımızda onun gerçek yüzeyinin ancak üçte birini görebiliriz, üçte ikisi katlanmıştır.

7. BEYİN KABUĞU (SEREBRAL KORTEKS) VE DAVRANIŞ
         
          Beyin yarı-küresinin (hemisfer/hemisphere) her biri dört loba ayrılmıştır. Merkez oluk (central fissure), alın (frontal) lobunu çeper (parietal) lobundan ayırır. Yanlamasına oluk (lateral fissure), şakak (temporal) lobunu alın ve çeper lobundan ayırır. Ense (oksipital) lobunu ayıran bir yarık yoktur, beyin yarı-küresinin arka kısmını oluşturur.

Beyin Kabuğundaki Duyu Alanları

         Görme (vision), Her yarı-kürenin oksipital lobu görme davranışı ile ilgilidir. Göz yuvarlağının arka kısmında bulunan retinaya ışık düşünce, görme sinirleri uyarılır ve burada elektrokimyasal enerji oluşur. Sinir uyarımı optik sinir boyunca akar, Optik kiasma’dan (optic chiasm) geçerek görsel beyin kabuğuna ulaşır.

         İşitme (hearing), İçkulaktaki nöronlar ses dalgalarını sinirsel enerjiye çevirerek yanlamasına oluğun içinde yer alan işitme merkezlerine gönderirler. Buradaki bazı nöronlar ancak alçak tondaki seslere, diğer başka nöronlar ise yalnızca yüksek tondaki seslere tepkide bulunurlar.

         Beden Duyumları (body senses), Çeper lobunda merkez olum boyunca uzanan duyusal korteks (sensory cortex), bedenin değişik yerlerinden gelen duyumlarla ilgilidir. Bu alandaki nöronlar ciltteki alıcılardan mesajlar alınca biz dokunma, sıcaklık, soğukluk, acı ve beden hareketleri gibi duyuları algılarız.

Hareket ve Beyi Kabuğu

         Alın (frontal) lobunda, duyusal korteks alanının karşısında merkez oluk boyunca uzanan motor korteks (motor cortex) bedenin hareketleriyle ilgilidir.

Öğrenme, Düşünme ve Beyin Kabuğu

         Duyum korteksi ve motor korteksinin etrafında ve arasında kalan  beyin kabuğu kısmına bağlantı kurucu korteks (associative cortex) adı verilir. Yeni öğrenilen davranışlar ve bilgilerle eski yaşantılar arasındaki bağlantıların bu kısımda kurulduğu varsayılmaktadır. Algılama, öğrenme, düşünme ve bellekle ilgili süreçler burada yer aldığı zannedilmektedir.

Aşağı şakak lobunda bağlantı kurucu korteksin görme yeteneği ile ilgili olduğu gözlenmiştir. Alın lobundaki bağlantı kurucu korteksin de, düşünme ve bellekle ilgili olduğu gözlenmiştir.

Konuşma ve Beyin Kabuğu

         Bağlantı kurucu korteksin dil davranışı ile sıkı ilişkisi olduğu gözlenmiştir. Şakak lobunda belirli türden bir hasarın afazi (aphasia) adı verilen konuşma bozukluğuna yol açtığı gözlenmiştir. Afazide görülen aksaklıklar, motor korteksle konuşmanın değişik yönlerini (anlamlandırma, sesi tanıma, isimlendirme vb.) yöneten kısımların birbiriyle bağ kuramamalarından kaynaklanır.

         Araştırma sonuçları dil davranışının (konuşma ve yazma yeteneği) sağ elini kullanan kişilerde sol beyin yarı-küresinde yer aldığını göstermiştir. Sağ beyin yarı-küresi ise daha ‘sözsüz’ işlevlere ayrılmıştır.

Ayrık-Beyin (Split-Brain) Deneyleri
        
         1960 yıllarında yapılan çalışmalarda aşırı epilepsi nöbeti olan hastaları sıkıntılardan kurtulmak için yeni bir müdahale tekniği geliştirildi: iki yarı-küreyi birbirine bağlayan korpus kallosum’u kesmek. Gerçekten ameliyattan sonra sara nöbetlerinde azalma gözlenmiştir.

Konuşma ve yazma gibi dilin hareketle ilgili kısımlarının sol yarı-küreyle ilgili olduğu açıktır, fakat bir kelimeyi tanıma ve anlama sağ yarı-kürece de başarılabilir. Deneyler, sol yarı-kürenin dille ilgili işlevleri üzerine yüklediğini ve sağ yarı-küreden, dil açısından daha yetenekli bir durumda olduğunu göstermiştir.

Okuma, yazma ve matematiksel işlem yapma gibi becerileri sol yarı-küre daha uzmanlaşmış bir biçimde işleyebilir. Sağ yarı-küre mekânda kendimizi yöneltmemizi, yapısal biçimleri ve yapısal örüntüleri tanımamızı ve müzik formlarını hatırlamamızı ve tanımamızı sağlar.
        
8. İÇ SALGI BEZLERİ

         Vücudumuzda iki tür salgı bezi vardır. Kanallı bezler (duct gland), ağızda salya oluşması, gözden yaş akması ve terleme durumlarında olduğu gibi belirli bir kanaldan salgılarını akıtan bezlerdir. İnsan davranışını önemli ölçüde etkilememektedirler.

         Kanalsız bezlere İç salgı bezleri (ductless/endocrine glands) adını verilir ve bunların salgılarına hormon (hormone) denilmektedir. Hormonlar kana doğrudan karıştığından hormonların etkisi bedende sınırlı bir yeri değil, daha yaygın bir alanı etkiler. Hormonlar kan yoluyla iç organlara, diğer salgı bezlerine ve merkezi sinir sisteminin belirli bölgelerine gider.

Hipofiz Bezi

         İç salgı bezlerinin orkestra şefidir. Hipotalamus yakınında yer alan Hipofiz bezi (pituitary gland), hipotalamusun denetimi altındadır ve 8 civarında hormon üretir.

Antidiüretik hormon (ADH) hipotalamusta üretilir ve hipofiz bezinde depo edilir. Bu hormon böbrekleri etkiler ve onun etkisi altında böbrekler, vücudun iç organlarından alınıp idrar kesesine aktarılan su miktarını azaltırlar. ADH bedendeki su miktarını koruyarak, iç organların ve kanın fonksiyonlarını tam olarak yapabilmesini sağlar.

         Oksitokin hormon, düz kasları etkiler. Çocuk doğururken kadınların iç rahim kaslarının kasılmasını sağlayarak bebeğin dışarıya doğru itilmesini sağlar. Büyüme (gelişme/growth) hormonu, metabolik fonksiyonları etkileyerek hem kemik hem de kas gelişimine yön verir. Hormon az olursa gelişme durur ve birey cüce kalır. Büyüme hormonunun fazla olarak kana karışması genç yaştaki bireyin süratli ve aşırı boy atmasına yol açar.

Tiroid Bezi

         Boğazda nefes borusunun ön kısmında bulunan tiroid bezi, tiroksin (thyroxin) adı verilen bir hormon üretir. Tiroksin bedenin metabolizmasını etkiler, oksijen kullanımını ve dolayısıyla vücut ısısını arttırır. Fazla miktarda tiroksin üretilirse hipertiroidizm (hyperthyroidism) adı verilen durum ortaya çıkar. Bu durumda bir kimse hemen heyecanlanabilir, sürekli gergindir ve uyumakta zorluk çeker. Tiroksin üretiminde azalma olursa hipotiroidizm (hypothyroidism) adı verilen hastalık gözlenir. Bu hastalığı gösteren kişinin bedensel ve zihinsel büyümesi durur.

Adrenal / Böbrek Üstü Bezi

         Böbrek Üstü Bezleri (adrenal glands) birden fazla hormon üretirler. Kortizol (cortisol) hormonu karaciğerdeki depolanmış şekerin serbest bırakılmasını sağlar, böylece vücut anında gerekli enerjiyi kaynağına sahip olur. Kortizolün sentetik olarak üretilmişine kortizon (cortisone) adı verilir ve değişik cilt hastalıkları, alerjik semptomlar ve artirit tedavisinde kullanılır.

         Adrenal bezleri androjen ve estrojen adı verilen cinsiyet hormonlarını üretirler. Androjen erkeklerde, estrojen kadınlarda görülen bir grup hormonun adıdır. Andronogenital sendrom (andrenogenital syndrome/AGS) adı verilen durumu gösteren kişilerde doğuştan erkeksi özellikler görülür.

         Epinefrin (epinephrine) adı verilen hormon bireyi ani, acil durumlarda tepki yapmaya hazırlar. Bir diğer adı adrenalin (adrenaline) olan bu hormon kana karışınca kalp atışı ve dolayısıyla kan basıncı artar. Adrenalin, kanı iç sindirim organlarından alır ve çizgili iskelet kaslarına yöneltir. Terlemeyi arttırır. Noepinefrin veya noadrenalin adı verilen hormon, adrenal salgı bezlerince üretilir ve sinaptik kavşaklarda bulunan biyokimyasal maddelerden biridir. Beyindeki sempatik sinir sistemindeki nöronlar arasında nöroelektriksel akımın akışını sağlayarak sinir sisteminin çalışmasında önemli rol oynar.

9. DAVRANIŞ VE GENETİK

         Kalıtıma bağlı, kalıtsal özelliklerin ana-babadan çocuğa geçişini inceleyen bilime genetik (genetics) adı verilir. Psikologların genetik bilimine ilgi göstermesi sonucu ortaya Davranışsal genetik (behavioral genetics) adında yeni bir çalışma alanı çıkmıştır. Zekâ, akıl hastaları, kişilik türleri gibi davranış özelliklerinin kalıtımla ne derece ilgisi olduğunu araştırırlar. Kalıtım bireyin temel eğilimlerini ve davranışın alt ve üst sınırını belirler. Çevrenin getirdiği olanaklar, alt ve üst sınır arasında davranışın nerede gerçekleşeceğini saptar.

Kromozom ve Genler

         İnsan bedeninden alınan bir hücrenin çekirdeği incelendiğinde, kromozom (chromosome) denilen ve çift çift dizilmiş bulunan ufak parçacıklar görülür. Her bi hücrede 23 çift halinde 46 kromozom bulunur. Görünüşlerine göre X Kromozomlar yada Y Kromozomlar adını alır. Büyükler X harfine benzer, küçükler ise Y harfine.

         İlk 22 kromozom çifti birbirine benzer, eğer 23. çiftteki kromozomların her ikisi de X Kromozomu ise birey Dişidir. Kromozomlardan biri X diğeri Y ise bireyin cinsiyeti Erkektir. Sayıları tam bilinmemekle beraber, bir tek insan hücresinde 20.000 ile 120.000 arasında Gen olduğu tahmin edilir. Her gen, Deoksiribonükleik asit adı verilen ve DNA harfleriyle gösterilen bir kimyasal madde molekülüdür.

İnsan üreme hücrelerinde 23 tek Kromozom vardır. Kadının yumurtasında ki 23. kromozom her zaman bir X kromozomudur. Erkeğin sperminde ise ya X yada Y kromozomu vardır. Döllenme X spermiyle olmuşsa 23. çift XX olur ve doğan çocuk Kız olur. Döllenme Y spermiyle olmuşsa doğan çocuk Erkek olur çünkü 23. çift XY olmuştur.

Baskın ve Altkın (Çekinik) Genler

         Bazı genler baskın (dominant), bazı genler de altkın (çekinik/recessive) karakterdedir. Gen çiftlerinde belirleyici olan unsur baskın ve çekinik genlerin bir araya geliş şeklidir. İki baskın yada bir baskın bir çekinik gene sahip olan birey baskın genin, iki çekinik gene sahip olan birey ise çekinik genin özelliklerini gösterir.

Kromozomlarla İlgili Anormallikler

         Gözlenen durumlardan biri 23. çiftte yalnız bir tek X’in bulunmasına, Turner sendromu adı verilir. Turner sendromunu gösteren bireyin cinsiyeti dişi, boyu kısa, boynu katmerli olur ve bluğ çağında cinsel bakımdan gelişemez. Klinefelter sendromu adı verilen durumda ise 23. çift XXY yapısını gösterir. Bunlardan bazıları erkek olarak gelişirler ama cinsel gelişmelerinde ve fiziksel görünümlerinde bir durgunluk vardır ve zihinsel gerilik gösteririler.

         Kromozom bozuklukları yalnız 23. çiftte gözlenmemiştir. 21. çiftte gözlenen XXX yapısı Down sendromu adı verilen ve daha önce mongoloit adı ile bilinen zekâ geriliğine yol açmaktadır. Erkeklerde erken yaşta saçların dökülmesi baskın bir gen özelliğinden dolayıdır. Renk körlüğü ise altkın/çekinik gen özelliklerinin sonucu kendini gösterir.

İkiz Çalışmaları

         İki tür ikiz vardır: biri iki ayrı yumurtanın, iki farklı spermle döllenmesinden oluşan ikizlere kardeş ikizler (çift yumurta ikizi /dizygotic twins) adı verilir. Çift yumurta ikizleri/kardeş ikizler aynı anda doğmalarına rağmen, genetik yapıları bakımından, ayrı zamanlarda doğmuş iki kardeşi andırırlar.

         Özdeş ikizler (tek yumurta ikizi/identical monozygotic twins) ise bir yumurtanın döllendikten hemen sonra ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan iki hücre topluluğunun gelişmesi sonucu iki bireyi oluştururlar. Bu nedenle genetik yapıları bakımından tam anlamıyla birbirlerine benzerler.

Seçerek Çiftleştirme (Selective Breeding) ve Kendi Yakınından Türetme (Inbred) Çalışmaları

         Davranışsal genetik seçerek çiftleştirme yöntemiyle kalıtımın davranış üzerindeki etkisini bulmaya çalışır. Seçerek çiftleştirme yöntemi, Önce bir davranış seçilir, daha sonra bu davranışı değişik derecelerde gösteren hayvanlar kendi aralarında çiftleştirilir. Bu işlemi birçok nesiller boyunca uyguladığımızda, kendi yakınından türetme (inbred) yöntemini kullanmış oluruz.

         Araştırmaların arkasında yatan temel mantık şudur: Bir davranışın temelinde kalıtsal bir özellik yatıyorsa, seçerek çiftleştirme, davranışın çıkış derecesini gelecek nesillerde değiştirir; davranış kalıtımdan bağımsız olarak çevre koşullarının etkisi altında oluşuyorsa, seçerek çiftleştirme sonucunda davranışta bir değişiklik olmaz.

Kalıtım, Çevre ve Evrim
        
         Kalıtım belirli davranış özelliklerinin alt ve üst sınırlarını belirler. Bu sınırlar içinde davranışın gerçekte nerede oluşacağını çevre özelliği belirler. Bu anlamda davranışın son biçimini, kalıtımla çevre arasındaki sürekli etkileşim belirlemektedir. Tarih içinde gözlediğimiz savaş davranışını insanoğlu değiştirmezse, kendi kendini yok edebilir.